Perşembe, Ekim 06, 2016

zûl.

Bismillahirrahmanirrahim.

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız."
Ali-İmran Suresi, 103. Ayet.

Ben geldim blog, ağrılarımı sana anlatayım da hafifleteyim diye geldim. Çok şey var içimde ama çok yazasım yok. İdare edebildiğin kadar et. Yine nereden başlayacağımı bilmiyorum. Aslında başlasam mı onu da bilmiyorum ama sonu güzel bitecek.

Harcamaktan usanıp artık tüketmeye mecali kalmamış, ruhundaki kuytuları doldurmak isterken daha derin boşluğa dalmış, muhabbet âlâ muhabbet ararken müebbet sessizliğe kıstırılmış, gönlündeki umut kırıntılarına idare edilesi arkadaş mahiyeti sarmış, derûnundaki Rabb çekirdeğini dölleyip tohumlamak isterken kuruyan dallarıyla bir başına kalmış, tek başına kalmış, yalnız kalmış, Allah’a kalmış muhayyilemin çirkinliği ve çaresizliğini zifiri karanlığın perdelemesi şöyle dursun, fersah fersah yüzüme çarpan, tekrar tekrar çarpan, bir daha çarpan, bıkmadan, usanmadan, sıkılmadan, yorulmadan bir daha ve bir daha çarpan gecenin uyumsuzluğu, uygunsuzluğu ve uykusuzluğuyla, sana da yazıyorum. 

Yüzümün pırıltısını, cıvıltısını, bana bakanların artık göremediği şuh şarkısını kaybedişi de bundan. Dünyayı güzelleştirmek için verdiğim çaba kendimi güzelleştirmeye yaramıyor. Varlığım kendini güzelleyecek, renklendirecek, şahlandıracak, şenlendirecek benliğinin can damarlarının suyunu özütecekken, hodbinliğe, bedbinliğe, depresyona, bunalıma, endişeye eriştirecek varlığının damarlarını besliyor. Ve bunu yaparken sıkılmıyor, utanmıyor da.

Annem ve babam haricinde kim tarafından sevildimse mahcup oldum. Karşılığını verememekten korktum. Her sevginin altında kaldım, ezildim. Sonra kanıksadım. Ne zaman sevildiğimi hissetsem, eyvah, gene yalnızlaşacağım ve boşluk büyüyecek dedim. Ama bunların aslında beni tek diri ve kâim olan Allah’a daha çok yaklaştırdığını sonradan anladım. Anladım ama bulamadım. İnsan hep kalbinde bir şeyi aramakla ilgilidir aslında. Ben kalbimde yalnız Allah’a yer ayırmak istedim ve her sevgiyi O’na vesile kıldım. Biri beni bir sevdiyse, bahşedenin lütfuna şükredip O’nu on sevdim. Ama boşluk büyüdü. İçimdeki Allah iştiyakı büyüdü. Izdırabım çoğaldı. Çoğaldıkça dünyaya daha çok küstüm, girizgahın uzun ve mürekkepten kara damlalarla akması da hep bundan. Hep insanlardan kaçıyorum, kimsenin mutluluğuna katran karası sıçratmamak için. İçimi açmaktan kaçıyorum. Mamafih, biliyorum ki çoğu anlamayacak, bu beni üzmüyor. Peki anlayanlar? Bugüne kadarki yaşanmışlığımı getiriyorum göz önüne. Beni anlayanlardan yandı canım. Beni anladılar ve canımı da en çok bu yakıyor. Biriktirdiğim, topladığım, sarıp sarmaladığım, kıymetli bildiğim ne varsa beni anlayana harcadım. Sonunda ne oldu? Hebâ. Hem de bir masumiyet adına. 

Dünyadaki karşılıksız tek şey sevgidir ve dünyayı ancak sevgiyle güzelleştirebilirim. Yani dünyadaki en masum güzellik, birine duyulan sevgidir. Sevmek insanın masumiyetini tüketmez ki, aksine çoğaltır, saflaştırır, berraklaştırır, pak kılar insanı. Zannediyordum. Yanılmışım. Böyle değilmiş. Masumiyetini kaybettiriyormuş insanın. Ben de kendime dair düşüncelerimi, hislerimi, emeklerimi, çırpınışlarımı, baş etmelerimi, inkılaplarımı, olurlarımı, olmazlarımı kaybediyorum. Bugüne kadar vardığım değer yargıları sarsılıyor kökünden. Kendime ve biriktirdiklerime dair inancım kayboluyor. Bazen, belki de J. P. Sartre haklı diye geçiriyorum içimden:

“Biliyorum. Bana tutku verecek herhangi bir şeye ya da kimseye artık rastlamayacağımı biliyorum. Birisini sevmeye kalkışmak, önemli bir işe girişmek gibidir, bilirsin. Enerji, kendini veriş, körlük ister. Hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiği bir an vardır. düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan. Bundan böyle artık gerekli sıçrayışı yapamayacağımı biliyorum."

Ama, özünde, hep beni Rabb’e yakınlaştıracak bir kalbin bir yerlerde muhafaza edildiğine inanıyorum. Bu sıçrayışı yapacak an gelecek diye yaşıyorum, sanıyorum. Güvenmek, iki kimse arasında elle tutulacak, gözle görülecek bir bağ değil ve dogmalarla kurulamaz. Bir insan bir kimseye birazcık güveniyorum ya da birazcık güvenmiyorum diyemez. Güven vardır ya da yoktur. Ama insan güvenmez, güvenmek ister. Karşısındaki bin kere kırsa da hala bu yanılgıya kapılışı bu yüzdendir, içteki bir dürtü, bir istek, bir kıpırdanış. Güvenmek istememesi de tam tersinden. Ben güveniyorum Allah’a. Bir yerlerde beni sevgin kılacak bir ânı yarattığına inanıyorum, kendisini daha da çok seveyim diye.

Yaptığım, yaşadığım, fiilen bulunduğum her şeyde bir çarpıklık arıyorum hep, daha fazla düşüneyim, irdeleyeyim, çarpıklık bulayım, kendime hıncım artsın ve düşeyim istiyorum. Yaşadığım ne varsa gözümün önüne getiriyorum ve kusur arıyorum kendimi yıpratmak için. Bu beni iyi etmeyecek. Dünyayla ahiret arasında saplanıp kaldım, bir yere ait olamamak için. Bu sefer hiç düşmediğim derinlere düştüm, düşüyorum ve düşmek istiyorum ızdırabın artması için. Çünkü düştükçe Allah’ı daha derinde buluyorum ve O’nunla münasebetim derinleşiyor. Düşüyorsam, Allah’ın ipine tutunup düşüyorum. Dünyaya hevesimin kırılmasından başka bir şey iyi etmiyor beni. Kendimle olan münasebetlerim kendimi yaralamaktan başka bir işe yaramıyor. Düşüncelerim duygularımı zehirliyor. Aklım fikrimi zehirliyor. Ne kadar muhtaç kalırsam Allah’a o kadar sarılacağımı biliyorum. Varlığım bana zûl geliyor ve dünyayla aramdaki kontrast farkı artıyor.

“Kainatta ne varsa hepsi vehim ve hayali yani aynalara vuran akisler ve yahut gölgeler… Acıyor mu acıyan yerleriniz? Ne gam!
Muhyiddin İbn Arabî

Dünya kalbimi acıtıyor, canımı yakıyor, gözüm buğulanıyor. Sırf bu yüzden dünyalık değil, ahiretlik bir sevgiyle tutuşayım istiyorum. Çektiğim gamın, kederin, ızdırabın sefasını ahirette sürdüreceğini bilen bir kalp benimle atsın istiyorum. Dünya taşıması daha zor bir yük haline geliyor, bu zûlden dünyaya ait olamayacak kadar yüce bir dostla kurtulup, Allah’la böylece avunmak istiyorum. Çünkü ben o dip sesin yankısıyla avunmak istemiyorum. Benimle birlikte o dip sesin cezbesine tutulacak bir gönül istiyorum. Muhabbetin hatrına dönüyor dünya. Dünyanın dönmesi için bir hatır istiyorum. 

Allah ağrısı dinmiyor, tökezliyor ve ızdırabımızı çoğaltıyor sadece. Dünyayla uyumsuzluğumuzdan. Kaygılarımız dünyaya değil, yalnızca Allah’la aramızda olsun diye.

Hep bu yüzden, iyi ki Allah ağrısı var. Elhamdülillah, O yetiyor ve kulunun kalbini mutmain ediyor. Elhamdülillah. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder