Pazar, Mart 18, 2018

kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünya.

Bismillahirrahmanirrahim.

"Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü size ecirleriniz eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir."

Bakara Suresi, 94. Ayet.



Selamun aleyküm, dargın blogum. Yazmadım diye kırgınsın, duyuyorum. Diyorsun ki, iki kelamı biraraya getirmek bu kadar mı zor? Ama bilsen şuan kafam nasıl zonkluyor, zar zor yazıyorum. Bugün pazar, okul ödeviyle uğraşıorum. Yarın pazartesi, işten geleceğim. Ertesi gün salı, okuldan geleceğim. Sonra perşembe... Böyle böyle sürünceme. Kabuğum belki değişiyordur, bilmiyorum. Hareketim çokça ama yer değiştirdiğimi sanmıyorum. Dönüp doluşup aynı yere geliyorum. Belki nasibim varmak değil de koşmaktır. Zaten dünya varış yeri değil de duraktır. Ruhumda durağanlığın verdiği tatminsizlikten, emanetin içimde katmerlendiğini duyumsuyorum. Bunlar nasıl laflar, ben böyle şeylere gelemiyorum. Neyse neyse, kısa keseceğim. Başım ağrıyor. Bak Rilke, Dua Saatleri'nde ne diyor:


"TANRI'M; biz daha zavallıyız zavallı hayvanlardan,

onlar bilinçsizce ölüme giderken
biz kalırız hâlâ ölmeden."

Şimdi bir şiirden hareketle hâli pürmelalimi açık etmeye çalışayım sana sevdiceğim, blogum. Otobüsle okuldan dönerken, aüzımda şu ayet dilleniverdi: "Onlar başlarına bir musibet geldiğinde: "Biz ancak Allah'a aitiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler." Bakara, 156. Yolculuklar benim için aklın resetlendiği, ruhun tazelendiği, yürüyen makine olmaktan çıkıp insan haline döndüğüm, günümü sorgulayıp geçmişime üzüldüğüm, sonra üzüldüğüme üzüldüğüm vakitler oluyor hep. Bilhassa akşam yolculukları. Eğer sonunda Allah'a döneceksek, öyleyse şuanda O'ndan çok uzaktayız. İnsan bedenen bir yerdedir ya da değildir. Ben otobüsteyim, yani evde değilim. Çünkü Allah'a yakınsındır ya da uzaksındır. Ama O'nunla aranda mesafe yoktur, yalnızca O'na yakın kılınacağın vesileler vardır. İnsan böylece tamamdır. Ancak tamam olmamak için dünya kadar bahane hazırdır. Öyleyse İsmet Özel'in dediği doğru: "Dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır." 



Yaşamak bir musibet. Başımıza gelen iyi-kötü her şey bunun artçıları. Mevcut sorumluluğum ne olursa olsun; elimin erdiği, gözümün gördüğü, kulağımın duyduğu her yerde her şeyde Allah'tan bir işaret bulmak çabası. Yani emanete riayet etmek kaygısı, hakkını veremediğinde hissettiğin varoluş sancısı. Bu dünyada gerçekleşmesini dileyip de gerçekleşmeyen her şeye ülfet ettim; istediğim mutluluğun bu dünyadaki bir kavuşmayla olmayacağına kaniyim. Acıyı güzellemek; boşluğa sarılmak ve yokluğa sığınmak hali. Şairin "yokluğunda buldum seni / bırak vehmimde gölgeni." dediği. Aradığım yokluğun ne olduğunu bilmiyorum ve vehmimdeki gölgenin tırnakları uzadı. İnsan olmanın emanetini taşıyorum, dağlar sorumluluğu reddetmekte haklıymış. 


Bahsettiğim durağanlık, her gün rengi daha da soluklaşan, rayihası uzaklaşan, dokununca hissizleşen, duydukça belirsizleşen bir durağanlık. Gitgide daha durağan. Böyle ortada bir şey var duran ve ben sanki gitgide ona daha çok yaklaşıyorum. Sonra elimi uzatıyorum ve. Hiçbir şey yok elimden kaçan. Ya da hiçbir şey değil yakaladığım. Hayat tam toparlıyorum galiba derken daha da dibe battığını farketmekmiş sanırım. Ya anlam kayboluyor ya da ben anlamın ipini tutamıyorum. İpimi Allah’a dolamak varken, ben ipimi koparıp hakikatten ayrı durmaya çalışıyorum. Beni dünyaya bağlayan bir çentik yok, düğüm kopuyor. Dünyaya ilmek atacak sebep bulamıyorum. 



İnsan üç şey olabilmekten ibaret. Birey / insan / kul. Birey olmak, yeryüzünde kapladığın maddesel varlığın bütün. Yani elinin erdiği yerin, ayağının attığı adımın, dilinin söylediği lafın, kulağının duyduğu sözün, burnunun koklayabildiği rayihanın tamımı. Bir nevi beden dediğimiz fanusun içinde kalanları. Dış dünyayla ilintini kurmaya yarayan araçlar bütünü. İnsan olmak, birey olarak topladıklarının içindeki deviniminde sana kattıkları. Yani okuduğun kitaptan özüttüğün bilgiyi davranışına katman, aşık olduğun insana karşı muhabbet duyman, sevmediğin bir şeye soğuk durman. Kul olmak ise, birey ve insan olarak yaptığın çıkarımları tefekkür ve tevekküle çıkaracak vesileler aramak ve bunun sonucunda anlam ve bağlam olarak Allah’a daha yakın olmak. Bu yakınlığın gerektirdiği davranış olarak da ibadete meyledecek daha fazla kapı aramak. Yani insanın yaşamak zorunda olduğu üç hali var. Biri kendiyle dış dünya arasındaki hali, biri kendiyle benliği arasındaki hali, öbürü de Allah’la kendi arasındaki hali. Bu üç hali de sürekli yaşamak zorunda çünkü hepsi birbiri içinde devinimi besliyor. Ben kendimi Allah’a yakın olmak zorunda hissediyorum. O cezbe beni her an çekiyor ancak kul olmanın gayesi olan tevekkül ve tefekküre intikal edemiyorum. Allah’a ulaşacak bir vesile arıyorum çoğu zaman ama muhabbetten uzak oluşum beni Allah’tan öteye koyuyor.

“Bulutsuz berraktı gökyüzü; benimse gönlüm gölgesiz.”
Knut Hamsun, Açlık.

Yakın zamanda beni Rabb’e yakın kılan bir muhabbetten içre oldum. Öyle susamışım ki, bu muhabbetin hâsıl olduğu kişi beni cennete götürür sandım. İnsanın kalbindeki yosunlar kalkıp da içinde bir şeyler kımıldanmaya başlayınca ibadet etmek öyle hoş geliyor ki. Huşuyla namaz kılmaya yeni pencereler açılıyor. Öyle susamışım ki derken; kapalı konuşmalarımı da biraz açayım isterim.  ***e benim çeperim oldu ve hem içten hem dıştan zor geliyor bu durum. İçten zor gelen; her muhabbette onunla olanı arayışım. Şuna henüz net bir cevap bulamadım; ***e benim müstakbelime ait kalıba mı uyuyordu yoksa o kalıp ***e varken döküldü de ben herkesi ona uydurmaya çalışıyorum, bilmiyorum. Boşluk demek istemiyorum buna. Bir şey seni Allah'a yakınlaştırmaya vesile olunca, müptelası oluyorsun sanırım. Galiba ömrümce o muhabbeti arayacağım. Belki ***e'yle olur diyeceksen, deme. Kanıksadım. Şuanki sorunum, ***e'yi bir kez olsun tanımış olmam. Tanımasaydım, yeryüzünde aklımdakine denk bir insan olduğunu bilmeden yaşıyor olacaktım. Bilmeden ne kötülükler ediyoruz kendimize. İçimdeki bu birikimi ve talebi kimse anlamayacak diye çok korkuyorum. Öyle. 


"Kim dünya nimetini isterse, bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten ve çok iyi görendir."
Nisa Suresi, 143. Ayet.


“İnsan, nefsinden öldüğü miktar hayat bulur. Onun için, sen de kendini nefs denen zindandan halâs et ve ölmekten korkmaz ol… Hele bir kere öl de, bu ölümün içinde nasıl sonsuz bir hayatın gizlenmiş bulunduğunu göresin. Asıl korkulacak ölüm; sevgi, iman ve tevhidden mahrum olan kimsenin huzursuz ve kupkuru hayatıdır.
Samiha Ayverdi, Dost.


Belki dünyadan bu kadar kopmayı dilemek de bir ibadettir. Allah ağrısını hissetmek de, ölümden korkmaktan değil; ölmeyi istemektendir. Dünyaya sıkışıp kalmak, sonsuz sevme istidadıyla yaratılan kalbin müreffehe ulaşmayı dilemesindendir.

Hepimizin kendi boşluğunu fark ettirecek Allah ağrısı var.

2 yorum:

  1. Mail adresini yazar mısın, sana ulaşmak istiyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba.

      Yanda iletişim sekmesi mevcut ama mail adresimi aşağıda paylaşıyorum.

      beytullahkurnali@gmail.com

      Sil