Cumartesi, Şubat 13, 2016

kader.

Bismillahirrahmanirrahim.


"Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, onlara bir ayet getirmek için yerde bir tünel açmaya veya göğe bir merdiven dayamaya gücün yetiyorsa (yap). Eğer Allah dileseydi, onların tümünü hidayet üzere toplardı. Öyleyse sakın cahillerden olma.” 
En'am, 35.

Başımıza gelenler hep bizim suçumuz mu? Neden bunlar başımıza geliyor?  Tanrı madem çok güçlü, o zaman bizi yaratmaya ihtiyacı mı vardı? Madem mutlu olmamızı istiyor, neden dünya sürekli mutlu olunacak bir yer değil? Madem Tanrı’nın yazdığını yaşamaya mecburuz, öyleyse neden bizi yarattı?


Neden?
İnsana dünyayı kendi zihni etrafında dönmesini sağlayacak, ya da sağlayamayacak soru. Neden?

İnsanoğlu mikroskopu icad etti, ne kadar büyük olduğunu anladı. Teleskopu icad etti, ne kadar küçük olduğunu anladı. Yani evrenin 10-15’nde yaşayan mikroorganizmalarla 1015‘de yüzen galaksilerin tam da merkezinde olduğunu gördü, heyula gibi zuhura gelen canlılığın aslında tam da merkezinde kendinin olduğunu farketti. Bir sayı doğrusunda kendini sıfır noktasına koydu, mutlak değer içerisine aldı. Trilyon kere küçük ve trilyon kere büyük mesafelere aynı uzaklıkta olduğunu farketti. Ama bunu tek bir sorunun cevabı için yaptı, neden?

Çok fazla uzatmayacağım, kader basit kader çözümlememi anlatacağım.
Bir bilgisayar programcısı olduğumuzu varsayalım. Bir hesap makinesi kodu yazacağız. Yalnızca 9’lar basamağını ele alacağız. İşlemlerimizi yapıyoruz, kodumuzu tamamlıyoruz. Şimdi bu programdan 9’la 9’u çarptığımızda 81 sonucunu vermesini bekleriz. Ya da 9’la 5’i çarptığımızda 45 sonucunu. Yani bu makine yalnız bu program yalnız bir işlem yapmak üzere yapılmış değil. İşte Allah’ın bize yüklediği kader misyonu da böyle. Allah bize 9’la 2’yi çarpacağımızı, ya da 9’la 7’yi işleme alacağımızı biliyor. Bu işlemi yapıp yapmamak işi bize kalmış. biz nasıl 9x9’un 81 çıkacağını biliyorsak, Allah da bizim yaptığımız işlerin sonucunu ezeli ilminde öyle biliyor. 

Peki bu işleri biz yapıyorsak, Allah bu işin neresinde? Yani işleri ben yapıyorsam, bu işin sahibi ben değil miyim, Allah beni neden sahipleniyor?
Hesap makinesini programlayan da bizdik. Bu hesap makinesi çok iyi yazılmış bir koda sahipse, bunu ancak çok iyi bir programcı yazmış olabilir ve bu övüncü sahiplenmek için muhakkak bir yerlere imzasını bırakmış olmalıdır. O imzayı görmemiş olsak bile, bunu yapanın çok iyi programcı olduğu anlaşılır ve hesap makinesi değil, makineyi yapan övülür. Yani küçük bir hesap makinesi bile kendi kendine oluşmuş olamaz, onu bir yapan gerekir. İşte Allah'ın bizim üzerimizdeki hakkı da böyledir. Evrende trilyonlara küçük ve trilyonlarca büyük düzen yaratmıştır ve insan aklı buna akıl sır erdiremez. Ucu birbirine ilmeklenen sebeplerin sonuçların birbiriyle olan uyumunu anlar ve bunu yalnızca trilyonlarca büyük ve trilyonlarca küçük her şeye ilmi ve gücü yeten bir Alîm ve Hakim bir zat tarafından yapıldığını anlar. Yani Allah’ın yeryüzündeki sikkelerini ve turralarını böylece keşfe çıkar.

Peki Allah bizi madem bu kadar çok seviyor, neden başımıza kötü şeyler geliyor?
Biz her şeyi insan aklına dayatmaya çalıştığımızdan neyin iyi neyin kötü olduğunu kendimizce yorumluyoruz. Yani 9’la 9’u çarpınca 81 çıkmasını mutlak olarak düşünüyoruz. Oysaki Allah katında durum böyle olmayabilir. Yani 9’la 9’u çarpınca Allah bize 72 sonucunu verir, kalan 9’u avans olarak saklar. Başka bir gün 9’la 5’i çarpınca 45 sonucunu bekleriz ancak Allah avansı da ekleyip sonucu 54 olarak verir. Bu sebepten, hiçbir şey sebepsiz değil. Yani başımıza gelen kötü şeyin de iyi şeyin de Allah’ın ezeli ilminde muhakkak bir sonucu var. Her seferinde sonucu “hayırlısı” deyip bağlıyoruz. Aslında her seferinde hayırlısı oluyor ancak biz olana tahammül edebiliyor muyuz, tüm mevzû burada bitiyor.

“… Bazen hoşlanmadığınız bir şey, hakkınızda iyi olabilir ve hoşlandığınız bir şey de hakkınızda kötü olabilir. Allâh bilir, siz bilmezsiniz."
Bakara, 216.

Madem Allah’ın tüm deveranı döndürürken bize ihtiyacı yok, öyleyse neden O’na ibadet edip O’ndan medet ummak zorunda olalım?
Çünkü insan bu ihtiyaçla yaratıldı. İnsanın maddi olarak yemek yemeye, uyumaya, sindirim yapmaya, hareket etmeye ihtiyacı varsa, manevi olarak da ibadet etmeye ihtiyacı var. Yani nasıl ki hesap makinesinin maddi ihtiyacı pilini değiştirmekse ve bunu herkes yapabilirse, manevi ihtiyacı da yazılımının yenilenmesi ve sürekli işler durumda durumda bırakılması, ki bunu da yalnızca o yazılımı üreten kişi yapabilir. Allah da bize günde beş vakit namazla, Kuran’ı Kerim’le, zekatla, zikirle taze tutulması gereken bir donanımla yaratmış ve kalbimize böyle bir program yüklemiş.

Madem öyle, Allah bizi neden yarattı?
İşte Tanrı’yla kul olmak arasındaki en belirgin çizgi. Yani bunu kavrayıp idrak ettikten sonra, Allah’la aramızda mesafe kalmıyor. Şöyle ki, hesap makinesinin bize, beni neden yaptın?, gibi bir soru sorması muhtemel mi? Hayır. Bizim niyetimiz yalnızca kendimizdeki istidadı ortaya çıkarıp, kimsenin yapamayacağı bir iş yapıp, övgüye mazhar olmaktı. Allah’ın istediği de bu. İnsanın aklıyla her şeyini idrak edemeyeceği kainat düzeninden tefekkür edebildiği kadarını özümseyip, O’na şükür ve kulluk borcunu yerine getirmek. Yani tam bu noktada inzanın acziyeti başlıyor ve bu acziyeti O’nun yüceliğine bir delil olduğunu idrak edince, O’nun yüceliğine ilhak ediliyor. Yani aczimi ve muhtaçlığımızın farkına vardığımız ölçüde O’ndan yardım istiyoruz ve bu vesileyle O’nun yakınında oluyoruz. Yani Allah’ın Sübhan ismini böylece tasdik etmiş bulunuyoruz.

Allah hepimize O’nu tanıyacak merakla sorgulatan, bulduğu cevaplar yönünü kendisine döndüren, döndüğü yoldan da sapmayacak iman ve irade nasip etsin.
Hepimizin Allah ağrısı var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder