Pazar, Nisan 10, 2016

entropi.

 Bismillahirrahmanirrahim.
"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır.” 
Bakara, 164.



Bu kez Syntesis and Processing of Ceramic Materials dersinin sınav arefesinde yazıyordum. Dersin adını öğrenmek bir saat sürdü. Lakin her zamanki gibi hocanın ağzından çıkanlarla benim duyduğum bambaşka. Ben hocayı değil, anlattıklarının bize söylediğini dinliyorum. Yani hoca bir yaratıcının bu kadar lütufkâr bi şekilde bize sunduklarını söylemiyor ama anlattığı ilimler bize kendi başlarına olmadığını, muhakkak kendilerini ahenkle yaratan bir yaratcının varlığını haber veriyor. Mesela hoca diyor ki, malzemelerin içinde yapı kusurları olmasaydı, onları biçimlendirebilmek için bundan kat kat daha fazla güç harcamak zorunda kalacaktık, belkide hiç değiştiremeyecektik diyor. Mesela en basit bir demir çatalı yapamayacaktık. Oysa benim malzemeyi dinleyince anladığım, seni yaratan sana lütfuyla muamele etmeseydi, beni elde edemeyecektin. Öyleyse ilmini O’nu bulmak, bulup anmak, anıp tefekkür etmek için kullan. İşte tam burda aklımda bi ışık parlıyor, termodinamiğin 2. kanunundan insan ilişkilerine dair bi tevafuk denk geliyor.

Kanun şöyle diyor. 
“Bir ısı kaynağından ısı çekip buna eşit miktarda iş yapan ve başka hiçbir sonucu olmayan bir döngü elde etmek imkansızdır. (Kelvin-Planck Bildirisi) ya da “Soğuk bir cisimden sıcak bir cisme ısı akışı dışında bir etkisi olmayan bir işlem elde etmek imkansızdır. (Clausius Bildirisi) Sisteme dışardan enerji verilmediği sürece düzenin düzensizliğe, düzensizliğin de kaosa dönüşeceğini anlatır. Klasik olarak kırık bir bardağın durup dururken veya kırarken harcanan enerjiden daha azı kullanılarak eski haline döndürülemeyeceği örneği verilir. Çünkü potansiyel enerjinin bir kısmı ısıya dönüşmüştür ve geri getirilemez. Aynı zamanda evrendeki düzensizlik eğilimi de artar, düzensizlik eğilimi yerine entropi kelimesi kullanılır. Entropi ya değişmez ya da artar. Örnek olarak difüzyon verilebilir. Ayrı duran maddeler bir arada olandan daha düzenlidir ve kendiliğinden karışmış sıcak ve soğuk sudan oluşmuş ılık suyun, bir daha sıcak ve soğuk diye ayrılması imkansızdır.Kapalı bir sistemde entropi her zaman artar. Sisteme enerji vermek suretiyle entropisi azaltılabilir. Dünya kapalı bir sistem değildir. Güneşten dünyaya sürekli olarak enerji akmaktadır ve düzeni bu sağlar."
Termodinamik Kanunları, Wikipedia.

İşin teorik kısmının biraz kafa ütüleyici olduğunu biliyorum, zaten bende dersi CC’yle verdim. Ama değineceğim şey tam da bu kanunla ilgili. İlişkilerin entropisi. Birey olarak hepimizin kendine ait bir enerjisi, yani entropisi var. Bunu duygularımıza benzetelim. Yani hepimizin yıllardır beslediği, biriktirdiği, olgunlaştırdığı iştiyakları ve sönümlediği, bastırdığı, kırptığı hezimetleri var. Ve bunlar bireyin özgeçmişini, dolayısıyla kişiliğini oluşturuyorlar. Yani heveslerimizin ve pişmanlıklarımızın toplamı kadarız. Şimdi iki insanı, kız ya da erkek farketmez, karşı karşıya getirelim. İkisinin az evvel bahsettiğim iştiyakları ve hezimetleri birbirlerini muvâzenede olup olmadıklarını sorgulamaya başlayacak, yani iki insan tanışmaya başladığında konuşarak aslında geçmişteki ortaklıkları aramaya çalışacak. İşin zoru ise burada, çünkü difüzyon başlıyor. Yani duygular birbirine geçiş yapıyor, ve bu reaksiyon geri döndürülemiyor. Çünkü bir duyduğumuzu, gördüğümüzü, kokladığımızı, dokunduğumuzu, tattığımızı yani hissettiğimizi bir daha hiç olmamış gibi yapamıyoruz. Yani entropimiz biriyle, ya da doğanın kendisiyle, veya da herhangi bir cansız varlık ile, etkileşimdeyken entropimiz mecburen artıyor. Şimdi en kötüsüne geliyoruz, ilişkilerin yönlenimine. Yani difüzyonun sonuçlanmasına. Eğer arada konsantrasyon farkı varsa, mesela sizin dost olarak görmek istediğiniz kişi yabancı, sevgili olmak istediğiniz kişi dost, dost olmak istediğiniz kişi arkadaş olmayı yeğliyorsa, burada konsantrasyon farkı yüksek olan kaybediyor. Aslında karşınızdakiyle birşeyler paylaşmaya çalışıyor fakat karşıdakinden aynı tepkiyi alamıyorsanız, yavaş yavaş entropiniz ona doğru kayıyor. Gitgide düzensizliğiniz artıyor, dolayısıyla kararlı halden daha da uzaklaşıyoruz duygusal olarak. Yani sizi arkadaşı olarak gören biriyle sevgili olmaya çalışırsanız, arada siz eksiliyorsunuz. Ya da dini bütün olmayan bir insanla yakın olduğunuzda, nefsiniz sizi ondan yana çekip dini emirleri yapılması zor bir halde gösteriyor. Kötü arkadaş etkisi tam da bu. 

Bir arkadaşım vardı, Mustafa. Çocuk ailesinden iyi bir terbiye edinmişti ama çekingendi. Namaz kılıyordu fakat devamlılığı yoktu. Yardımcı olmaya çalışıyordum fakat iradesine hakim olamıyordu. Bir müddet yakın temasta olmaya karar verdim. Odasından çıkmıyordum ve namaza gideceğim her vakit namaza gidiyorum, diyordum. Ona namaz kıl demiyordum, o zaten kılması gerektiğini biliyordu. Sadece belli vakitlerde ona bunu hatırlatıyordum. Ancak gitgide bende vakit anlamında zayıflıklar baş göstermeye başladı. Sonraki namaa yakın zamanlarda kılmaya başladım. Çünkü onun entropisi, yani düzensizliği, bana geçmeye başlamıştı. Tam bu noktada araya sınır koyup difüzyonu bitirmeye karar verdim. İnşallah makul bir biçimde anlatabilmişimdir.

Bununla başa çıkmanın yolu yok dedimse de, var. Yani kararlı hali koruyamayız ama koruma çabasını sürekli hale getirebiliriz. Formülü ise imanımızı dinç ve diri tutmak. Bunun yolu ise Allah’a ne kadar vakit ayırıp, ne kadar tazelendiğimizden geçiyor. Metodları ise kitap okumak, az da olsa devamlı ibadetle uğraşmak. Kimse bizden gece gündüz ibadet etmemizi beklemiyor. 24 saatin bir saati farz ibadetlere, yarım saati nafile ibadetlere ayırsak günümüzden bir şey eksilmeyeceği gibi günümüz bereketlenir. Bahsettiğim bir buçuk saatte yaptığımız boş işlere kıyasla ne kadar küçük bir şey söylediğimi siz düşünün. Malzeme bilimi öğrencisi olduğum için kaplamalar konusunda da bilgim var. Şöyle düşünün, elinizde bir odun parçası var ve kıymetsiz, ehemmiyetsiz bir şey. Siz ise bunu altın suyuna bandırıp çok ince ama değerli bir etkiyle yüklüyorsunuz. İbadetler de, günlük hayatımıza işte aynen böyle bir etki yapıyor. Lüzumsuz bir çok işle uğraşmış olabiliriz ama fazladan Allah’a ayırdığımız küçücük bir zaman dilimi, günümüzü bereketlendirip boşa geçirdiğimiz vaktin beyhudeliğini alıp götürüyor. Ama asıl mesele, bunu ülfet haline getirmemek. Çünkü kalp ibadetin tadını aldığında hep daha fazlasını istemeye mecbur. Nasihat ediyorum gibi gözüküyor ama bu söylediklerimi yapmaya önce kendim muhtacım. Yapıyorum çok şükür ama sürekliliğine muhtacım. Sürekli yapıyorum ama her an kaybetme ihtimalim var. Yani hepimizin konsantrasyon oranı yüksek dostlara ihtiyacı var ki, entropisi artmasın, difüzyon hızı sabit kalsın. Burdan bakınca entropimizin artması tam da bu noktada bi ihtiyaç. Yani dengeyi korumak zorunda olduğumuz için kuluz ve yitirmek korkusu taşıdığımız için ibadetlerimizi sürekli yapmakla yükümlüyüz. Düzden bakınca nefsimiz düşman, tersten bakınca hayrı kovalamak için bir vesile. Yani hiçbir şeyin yaratılması boşuna veya insanın aleyhine değil. 

Aslında konu tam olarak şurda düğümleniyor, her ilişki üç kişiyle yaşanıyor. Allah, biz ve karşımızdaki. Allah’la karşımızdaki arasındaki dengeyi gözettiğimiz müddetçe sağlıklı bir ilişki yürüyor. Yani Allah’ın kanunlarına riayet ettiğimz sürece difüzyon tam da bizi memnun edecek hızda ve oranda ilerliyor. Evlilik de böyle. Aksi taktirde bir şeyler eksikmiş, unutulmuş hissinin önüne geçemiyoruz. Sanki gece sahur hazırlamak için saat 3’de kalktığımızı zannedip 4’te kalkmışız da, sofrayı donattıktan sonra ezan okunmaya başlamış gibi heveslerimiz kursağımızda kalıyor. Yani Allah ağrılarımız sancımaya başlıyor. Benliğimizden şikayet ediyoruz.

Bu sefer çok karmaşık ve dolaylı yollardan anlattım, inşallah nasibi olan biri çıkar. Allah beni hayırlara vesile yapar, benim bilgilerimle birilerine makul bir difüzyon geçişi olur. 

Allah hepimize, Allah ağrılarını farkettirecek ve dindirecek insanlar nasip etsin. Amin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder