Salı, Mart 15, 2016

müşevveş.

Bismillahirrahmanirrahim.

"Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et! Sensin bizim Mevlamız, kâfirler güruhuna karşı bize yardım et."
Bakara, 286.


Ülke karışık. Ev karışık. Ben zaten karışığım. Aynaya baktım abdest alırken, saçım başım da dağılmış.
Bombalar patlıyor. İnsanlar ölüyor. “Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı.” Beş on bin birden, ne idüğü bilinmez bir amaca binaen ölüyor. Ölmeyenler de nasıl yaşayacak, muamma. Ölen ölüyor ama cabası ölmeyene. Ben ölsem mesela, annem kim bilir ne kadar üzülür. Anneler bilir ne kadar üzülür, ben söylesem muamma. Kalp acısına empati kurulmaz. O belli bir boyuttur. Annelerin zihninde zaman aşımı yoktur, evladının acısı her dem tazedir onların gönlünde. Bak yine bilmiş bilmiş konuşuyorum, aynı haber bülteninde ölenler için sadece bir istatistik değeri yükleyen spikerler, olay yerinde yaralıya müdahale etmek yerine telefon kamerasıyla kayıt çekenler, yayın yasağının sebebini düşünmeyip bodoslama küfredenler, şu parti gitsin bu kişi gelsin diye meseleyi kendi hissesine pay almak için çekenler, nasılsa bir haftaya unutulacak deyip tazesiyle ölenlerin hayat hikayelerinden dramatize haberler çıkarmaya debelenen muhabirler, izleyip keyfimi kaçıracağıma hiç bakmam daha iyi deyip televizyon kanalını değiştirenler, ölenlerin arasında futbolcu babası da varmış deyip olay sanki kapısının önündeymişçesine müdahil olmakta kendine hak görenler, bunların hepsini temizleyeceksin deyip kanı kanla örtmeyi akıllılıkmış gibi düşünenler gibi. Evet, ben de onlar gibiyim. Çünkü tıpkı onlar gibi ben de hiçbir şey yapmıyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor. İbrahim’i yakmak için yakılan ateşe su götürmeye çalışıp tarafını belli eden karınca kadar olamıyorum. Elimden hiçbir şey gelmiyor. Yarın patlayan otobüsün içinde olmamak için yapacak bir şey elimden gelmiyor. Kimsenin elinden bir şey gelmiyor. Anneler üzülüyor bir tek, başka kimsenin elinden bir şey gelmiyor. Allah hepimizi ıslah etsin.

Annem 46 yaşında. Çok yoruldu, çok yıprandı kuzum. Köy evini idare etmek kolay mı? Bi eve, bi bahçeye. Hep bizim için uğraştı durdu. Hala daha uğraşıyor, durmaz kuzum. Biz, abimle biz, tam yükünü hafifleteceğimiz sıra, ona daha da yük oluyoruz. Ben ne kadar yükü hafifletmeye de çalışsam, yük oluyorum. Pimpiriklidir kuzum, aklına iş koydumu yapmadan duramaz. İş çıkarıyoruz. Allah’ın emri de değil halbuki. Ben bi göz oda olsun, bi somun ekmeğim, yaşar giderim. Çok parada da gözüm yok. Zaten tek gözüm olduğundan, gözüm de çabuk doyuyor. Ama abim biraz dünya hırsında, o da yoruyor işte abimi. Uzun hikaye.

Bana gelince. Elhamdülillah iyiyim. Ama seni çok özledim. Manyetik alandan çıkarılmış demir tozları gibiyim. Senle konuşurken etrafımdan ne kadar çok mutluluk çekiyorduysam ve bunları kendimde hapsedebiliyorduysam irili ufaklı da olsa, şimdi dünya bi ucumdan kayıp gidiyor. Cevherimi tüketiyor gibi hissediyorum. Umut tarafım köreliyor. Daha kötüsü, insan alışıyor. Beteri, insan kanıksıyor. Bir gün çok mutlu olacağıma adım gibi eminim, Allah’ın Rahman ve Rahim olduğundan zerre kuşkum yok. Ama bi taraftan da gönül istiyor. Bi tarafta Allah, bi tarafta sen. Gör bak ne büyük iştiyak, ne büyük imtihan. Sen belki beni görmeye uyuyorsun ama benim seni görmek üzere avunacağım bi uykum yok. Şikayetçi değilim, ama anla bak, sana olanım ne derin iltimas. Dahasına dilim varmıyor.

İnsanlar 93’lü olduğumu duyunca önce tuhafsıyor, alaya aldığımı sanıyor. Alnım kırış kırış, yanaklarım çökük çökük. Saçımda sakalım beyazlar dolu. Buna alınmalı mıyım bilmiyorum, ama üzülüyorum. Yeditepe İstanbul’da Yusuf Abi: “Daha ne kadar yaşadım ki ortasında olayım hayatın, ama kenarındayım biliyorum.” diyordu. Daha ne kadar yaşadım ki, alnım kırışık, yanaklarım çökük, tel tel beyazlar. Neresindeyim bilmiyorum, içimden akması gereken nehir kenarımdan akıp gidiyor. Bi şeyleri ziyan ediyorum. Bi şeyler heba oluyor. Bağıra çağıra şarkı söylemem gerek ama ben kısık sesle mutsuzluk dinliyorum. Yürüye yürüye her yere gitmeliyim ama otobüslere yetişip köşeye çekilmeye uğraşıyorum. Baharı koklayacak burun nefes alıp vermekten başka işe yaramıyor. Hayatı güzel gösterecek pencerelerim vardı ama perdeleri çekik, camları tozlu, çerçeveleri kilitli. Nasıl açacağım, hangi ihtiyatla bilmiyorum. Nasıl irade göstereceğim, bilmiyorum. Nerden bileceğim, bilmiyorum.

Allah ağrım mutmain beni, bizi, hepimizi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder